saglikli-yasam

Sindirim Sistemi Sağlığını Korumanın 10 Etkili Yolu

Giriş
Gastroenteroloji uzmanları, sindirim sisteminin genel sağlığımızı etkilediğini vurgulamaktadır. Mide ve bağırsak sağlığını korumanın yollarını bilmek, birçok hastalığın önüne geçmek için kritik bir adımdır.

Sindirim Sistemi Sağlığı İçin 10 Öneri
Dengeli ve Lif Açısından Zengin Beslenin, Tam tahıllı ürünler, sebzeler ve meyveler sindirimi kolaylaştırır.
Lifli gıdalar kabızlığı önler ve bağırsak sağlığını destekler. Probiyotikler ve Prebiyotikler Tüketin, Yoğurt, kefir ve fermente gıdalar sindirim sistemini destekler. Prebiyotikler ise bağırsaktaki yararlı bakterilerin besin kaynağıdır.

Bol Su İçin, Su, mide asidini dengeleyerek sindirimi kolaylaştırır. Kabızlığı önler ve bağırsak hareketlerini destekler.

Aşırı İşlenmiş Gıdalardan Kaçının, Paketli ve katkı maddesi içeren gıdalar sindirim sistemini olumsuz etkileyebilir. Doğal ve taze gıdalar tercih edilmelidir. Stresten Kaçının

Stres, mide asidini artırarak reflü ve ülser riskini yükseltebilir. Yoga, meditasyon ve düzenli egzersiz sindirim sağlığını korumaya yardımcı olur.

Yavaş Yemek Yiyin ve İyi Çiğneyin, Hızlı yemek sindirim sistemini zorlayabilir. Yemekleri iyice çiğneyerek mideye düşen yükü azaltabilirsiniz.

Düzenli Egzersiz Yapın, Hareket etmek bağırsak fonksiyonlarını destekler. Günlük yürüyüşler bile sindirim sisteminizi güçlendirebilir.

Düzenli Uyku Alışkanlığı Edinin, Uyku düzensizliği, sindirim sistemini olumsuz etkileyebilir. Her gün aynı saatte yatıp kalkmak bağırsak düzenini sağlar.

Kafein ve Alkolden Kaçının, Fazla kafein ve alkol, mideyi tahriş edebilir. Mide asidini artırarak reflüye neden olabilir.

Gastroenteroloji Muayenesini İhmal Etmeyin, Düzenli olarak gastroenteroloji uzmanına görünmek, erken teşhis açısından önemlidir. Kolonoskopi ve endoskopi gibi işlemler sayesinde sindirim sistemi hastalıkları erken tespit edilebilir.

Sonuç
Sindirim sistemi sağlığı, beslenme alışkanlıklarımız ve yaşam tarzımızla doğrudan bağlantılıdır. Yukarıdaki önerilere uyarak mide ve bağırsak sağlığınızı koruyabilir, gastroenterolojik hastalıkların riskini azaltabilirsiniz.

gastroenteroloji-nedir

Sindirim Sistemi Sağlığı ve Modern Tedavi Yöntemleri

Gastroenteroloji Nedir?
Gastroenteroloji, sindirim sistemi hastalıklarını inceleyen ve tedavi eden bir tıp dalıdır. Mide, bağırsaklar, karaciğer, safra kesesi ve pankreas gibi organlarla ilgilenir. Günümüzde, bu alandaki teknolojik gelişmeler sayesinde birçok sindirim hastalığı daha hızlı teşhis ve tedavi edilebilmektedir.

Gastroenterolojik Hastalıklar Nelerdir?
Gastroenteroloji alanında en sık görülen hastalıklar şunlardır:

Gastroözofageal Reflü (GERD): Mide asidinin yemek borusuna kaçmasıyla oluşan yanma hissi.
İrritabl Bağırsak Sendromu (IBS): Karın ağrısı, şişkinlik ve düzensiz bağırsak hareketleri ile kendini gösteren kronik bir rahatsızlık.
Ülser: Mide veya onikiparmak bağırsağında meydana gelen açık yaralar.
Crohn Hastalığı ve Ülseratif Kolit: Bağışıklık sisteminin bağırsaklara saldırmasıyla ortaya çıkan iltihabi bağırsak hastalıkları.
Hepatit ve Karaciğer Hastalıkları: Karaciğerin iltihaplanması sonucu oluşan sağlık problemleri.

Modern Tedavi Yöntemleri
Gastroenteroloji alanında birçok yenilikçi tedavi yöntemi geliştirilmiştir. Bunlar arasında:

Endoskopi ve Kolonoskopi: Sindirim sisteminin iç yapısını görüntülemek için kullanılır.
Laparoskopik Cerrahi: Minimal invaziv cerrahi yöntemler sayesinde daha az ağrı ve hızlı iyileşme sağlanır.
Probiyotik ve Prebiyotik Destekler: Sindirim sistemini düzenleyerek bağırsak sağlığını korur.
Gelişmiş İlaç Tedavileri: Reflü, IBS ve inflamatuvar bağırsak hastalıklarının kontrol altına alınmasını sağlar.

Sonuç :
Sindirim sistemi sağlığı, genel vücut sağlığı için kritik bir öneme sahiptir. Yenilikçi tedavi yöntemleri ve doğru beslenme ile birçok hastalığın önüne geçmek mümkündür. Gastroenteroloji alanındaki gelişmeleri takip ederek sağlığınızı koruyabilirsiniz.

yaslilikta-beslenme

Yaşlılıkta Beslenme

Türkiye’de 65 yaş ve üzerinde yaklaşık 4 milyon kişi yaşamaktadır. Ülkemizde yaşlı nüfusun oranı ve yaşlılarda hastalıkların görülme sıklığı giderek artmaktadır. 

Ülkemizde 65 yaş ve üzeri yaşlı nüfusun önemli bir bölümü, yetersiz ve dengesiz beslenmeden kaynaklanan hastalıkların etkisi altında yaşamaktadır. Bu yaş grubunda görülen şişmanlık, diyabet, kalp-damar hastalıkları, osteoporoz, felç, iskelet ve kas sistemi hastalıklarında bilinçsiz beslenme önemli bir risk faktörüdür.

Her yaşta olduğu gibi bu yaş grubunda da yeterli ve dengeli beslenme sağlığın korunması ve geliştirilmesi için çok önemlidir. Yeterli ve dengeli beslenme; dört besin grubunda bulunan besinlerin yeterli miktarda tüketilmesiyle sağlanır. Bu besinler; süt grubunda yer alan süt, peynir ve yoğurt; et grubunda yer alan et, tavuk, yumurta ve kuru baklagiller; sebze ve meyve grubu ile tahıl grubuna giren ekmek, bulgur, makarna, pirinç, mısır ve tarhanadır.

Bu besinlerin önerilen tüketim miktarları kişiye özgü olarak değişmekte, bireyin yaşı, cinsiyeti ve fiziksel aktivite durumu bu oranları etkilemektedir. Öğün sayısı artırılmalı, az ve sık yemek yenilmelidir. Sabah kahvaltısı mutlaka yapılmalıdır. İdeal vücut ağırlığı korunmalı, besinler yoluyla alınan enerji ile harcanan enerji arasındaki denge sağlanmalıdır. Yağlı besinlerin tüketimi sınırlandırılmalıdır. Kırmızı et yerine tavuk veya hindi eti tercih edilmelidir.

Haftada en az 2-3 kez balık tüketilmelidir. Hayvansal kaynaklı yağ tüketimi azaltılmalı, bitkisel kaynaklı sıvı yağlar tercih edilmelidir. Az yağlı veya yağsız süt ve yoğurt tüketimine özen gösterilmelidir. Kan şekerini hemen yükselten şeker, şekerli ve hamurlu besinler yerine muhallebi ve sütlaç gibi sütlü tatlılar tercih edilmelidir. Özel gün ve toplantılarda pasta, tatlı ve şekerleme tüketiminden olabildiğince kaçınılmalıdır.

Her gün imkanlar dahilinde 5-7 porsiyon sebze ve meyve ile haftada 2-3 kez kuru baklagil yemeği tüketilmelidir. Kızartma ve kavurma yöntemleri yerine sağlık açısından daha uygun olan haşlama, ızgara ve fırında pişirme yöntemlerini tercih edilmelidir. Kızartılmış besinlerden uzak durulmalıdır. İçinde et bulunan yemekleri pişirirken ilave yağ konulmamalıdır. Mümkün olduğunca yaşa uygun olarak fiziksel aktivite artırılmalıdır.

65 yaş üzerindeki kişilerde yoğun olarak görülen, beyin kanamaları ve ölümlere yol açan yüksek tansiyondan korunmak için günlük tuz tüketimi kısıtlanmalıdır. Hazırlanmış yemeklere ilave tuz eklenilmemeli ve tuz içeriği yüksek geleneksel besinler olan turşu ve salamuralardan uzak durulmalıdır. 65 yaş üstü kişilerin sıvı kayıpları ile bu kayıpların yol açtığı sağlık sorunları diğer yaş grubundaki kişilere göre daha yüksektir. Bu nedenle yaşlı bireyler günlük sıvı tüketimini artırmalı ve günde 8-10 su bardağı sıvı tüketmelidirler. 

Sigara, alkol, aşırı çay ve kahve tüketimi herkes için özellikle de yaşlı kişiler için sağlık sorunlarına davetiye çıkarmaktadır. Ihlamur, taze sıkılmış meyve suyu, ayran ve çorba yaşlı bireyler için uygun içeceklerdir.

besin-guvenligi-ve-hijyen

Besin Güvenliği ve Hijyen

Türkiye’de 65 yaş ve üzerinde yaklaşık 4 milyon kişi yaşamaktadır. Ülkemizde yaşlı nüfusun oranı ve yaşlılarda hastalıkların görülme sıklığı giderek artmaktadır. 

Ülkemizde 65 yaş ve üzeri yaşlı nüfusun önemli bir bölümü, yetersiz ve dengesiz beslenmeden kaynaklanan hastalıkların etkisi altında yaşamaktadır. Bu yaş grubunda görülen şişmanlık, diyabet, kalp-damar hastalıkları, osteoporoz, felç, iskelet ve kas sistemi hastalıklarında bilinçsiz beslenme önemli bir risk faktörüdür.

Her yaşta olduğu gibi bu yaş grubunda da yeterli ve dengeli beslenme sağlığın korunması ve geliştirilmesi için çok önemlidir. Yeterli ve dengeli beslenme; dört besin grubunda bulunan besinlerin yeterli miktarda tüketilmesiyle sağlanır. Bu besinler; süt grubunda yer alan süt, peynir ve yoğurt; et grubunda yer alan et, tavuk, yumurta ve kuru baklagiller; sebze ve meyve grubu ile tahıl grubuna giren ekmek, bulgur, makarna, pirinç, mısır ve tarhanadır.

Bu besinlerin önerilen tüketim miktarları kişiye özgü olarak değişmekte, bireyin yaşı, cinsiyeti ve fiziksel aktivite durumu bu oranları etkilemektedir. Öğün sayısı artırılmalı, az ve sık yemek yenilmelidir. Sabah kahvaltısı mutlaka yapılmalıdır. İdeal vücut ağırlığı korunmalı, besinler yoluyla alınan enerji ile harcanan enerji arasındaki denge sağlanmalıdır. Yağlı besinlerin tüketimi sınırlandırılmalıdır. Kırmızı et yerine tavuk veya hindi eti tercih edilmelidir.

Haftada en az 2-3 kez balık tüketilmelidir. Hayvansal kaynaklı yağ tüketimi azaltılmalı, bitkisel kaynaklı sıvı yağlar tercih edilmelidir. Az yağlı veya yağsız süt ve yoğurt tüketimine özen gösterilmelidir. Kan şekerini hemen yükselten şeker, şekerli ve hamurlu besinler yerine muhallebi ve sütlaç gibi sütlü tatlılar tercih edilmelidir. Özel gün ve toplantılarda pasta, tatlı ve şekerleme tüketiminden olabildiğince kaçınılmalıdır.

Her gün imkanlar dahilinde 5-7 porsiyon sebze ve meyve ile haftada 2-3 kez kuru baklagil yemeği tüketilmelidir. Kızartma ve kavurma yöntemleri yerine sağlık açısından daha uygun olan haşlama, ızgara ve fırında pişirme yöntemlerini tercih edilmelidir. Kızartılmış besinlerden uzak durulmalıdır. İçinde et bulunan yemekleri pişirirken ilave yağ konulmamalıdır. Mümkün olduğunca yaşa uygun olarak fiziksel aktivite artırılmalıdır.

65 yaş üzerindeki kişilerde yoğun olarak görülen, beyin kanamaları ve ölümlere yol açan yüksek tansiyondan korunmak için günlük tuz tüketimi kısıtlanmalıdır. Hazırlanmış yemeklere ilave tuz eklenilmemeli ve tuz içeriği yüksek geleneksel besinler olan turşu ve salamuralardan uzak durulmalıdır. 65 yaş üstü kişilerin sıvı kayıpları ile bu kayıpların yol açtığı sağlık sorunları diğer yaş grubundaki kişilere göre daha yüksektir. Bu nedenle yaşlı bireyler günlük sıvı tüketimini artırmalı ve günde 8-10 su bardağı sıvı tüketmelidirler. 

Sigara, alkol, aşırı çay ve kahve tüketimi herkes için özellikle de yaşlı kişiler için sağlık sorunlarına davetiye çık

dengeli-beslenme

Yeterli ve Dengeli Beslenme Sağlığın Temelidir.

Beslenme açlık duygusunu bastırmak, karın doyurmak ya da canının çektiği şeyleri yemek içmek değildir.

Beslenme; sağlığı korumak, geliştirmek ve yaşam kalitesini yükseltmek için vücudun gereksinimi olan besin öğelerini yeterli miktarlarda ve uygun zamanlarda almak için bilinçli yapılması gereken bir davranıştır.

Besin öğeleri vücudun gereksinmesi düzeyinde alınamadığında Yetersiz Beslenme oluşur.

İnsanın yaşamı için 50’ ye yakın besin öğesine gereksinimi vardır. İnsanın, sağlıklı büyüme ve gelişmesi, sağlıklı ve üretken olarak uzun süre yaşaması için bu öğelerin her birinden günlük ne kadar alınması gerektiği belirlenmiştir.

Bu öğelerin herhangi biri alınmadığında, gereğinden az ya da çok alındığında,büyüme ve gelişme engellenir, sağlık bozulur.Gereğinden fazla besin tüketilirse, çok alınan bazı öğeler vücutta yağ olarak depolandığından sağlık için zararlı olur. Bu duruma Dengesiz Beslenme denir.

Dengesiz beslenmenin önlenmesinde beslenme eğitimi ile sağlıklı beslenme bilincinin kazandırılması büyük bir önem taşır.

Yeterli ve Dengeli Beslenen Kişiler

  • Sağlam ve sağlıklı bir görünüştedir.
  • Hareketli ve esnek bir bedene,
  • Muntazam bir cilde, canlı ve parlak saçlara ve gözlere,
  • Kuvvetli, gelişimi normal kaslara,
  • Çalışmaya istekli kişiliğe,
  • Boy uzunluğuna uygun vücut ağırlığına,
  • Normal zihinsel gelişme,
  • Sık sık hasta olmayan bir yapıya sahiptir.

Yetersiz ve Dengesiz Beslenenler ise;

  • Hareketleri ağır ve isteksiz
  • Sağlıksız genel görünüşte (aşırı zayıf veya şişman)
  • Pürüzlü, kuru, sağlıksız cilt yapısına,
  • Şişman veya zayıf vücut yapısına,
  • Sıksık baş ağrısından şikayet eden
  • İştahsız, yorgun, isteksiz bir yapıya sahiptir

Sağlık, insan yaşamının sürdürülmesinde, yaşam kalitesinin yükseltilmesinde ve korunmasında özel bir öneme sahiptir.

Sağlığın korunması ve geliştirilmesi kişinin öncelikle kendi sağlığına sahip çıkması ve sağlık bilincini geliştirmesi ile mümkün olduğu unutulmamalıdır.

baloon-catheter

Balon Kateterin Kullanım Amacı

Balon kateteri, çeşitli tıbbi prosedürlerde yaygın olarak kullanılan tıbbi bir cihazdır. Aslında ucuna bir balon iliştirilmiş uzun, esnek bir tüptür. Balon kateterin asıl amacı kan damarları, idrar yolları, sindirim sistemi gibi vücudun farklı bölgelerine müdahale etmektir. Bu makalede balon kateterin kullanım amacını daha derinlemesine inceleyeceğiz ve kullanıldığı çeşitli tıbbi prosedürleri inceleyeceğiz.

Balon kateterin spesifik uygulamalarını tartışmadan önce, temel yapısını ve nasıl çalıştığını anlayalım. Kateterin kendisi tipik olarak silikon veya lateksten yapılmış içi boş bir tüpten oluşur. Bir ucunda poliüretan gibi ince, esnek bir malzemeden yapılmış bir balon bulunmaktadır. Kateter vücuda yerleştirildiğinde balonun havası söndürülerek yerleştirmenin daha kolay olması sağlanır. Kateter yerine yerleştirildikten sonra balon, kateter şaftındaki küçük bir valf aracılığıyla steril bir sıvı veya gaz kullanılarak şişirilebilir.

Şimdi balon kateterin yaygın olarak kullanıldığı farklı tıbbi prosedürleri inceleyelim:

Anjiyoplasti:

Balon kateterin birincil uygulamalarından biri anjiyoplasti prosedürleridir. Anjiyoplasti, özellikle koroner arterlerdeki daralmış veya tıkanmış kan damarlarını açmak için kullanılan minimal invaziv bir işlemdir. Balon kateteri kan damarlarından tıkanıklık bölgesine kadar geçirilir. Balon yerine oturduğunda şişirilir, plak arter duvarlarına doğru sıkıştırılır ve kan damarının lümeni genişletilir. Bu, kan akışını iyileştirmeye ve göğüs ağrısı ve nefes darlığı gibi sınırlı kan akışının neden olduğu semptomları hafifletmeye yardımcı olur.

Balon Sinuplasti:

Balon sinuplasti, kronik sinüzit tedavisinde kullanılan nispeten yeni bir işlemdir. Bu prosedürde etkilenen sinüs geçiş yoluna bir balon kateter yerleştirilir. Daha sonra balon şişirilerek sinüs açıklığı genişletilir ve daha iyi drenaj ve havalandırma sağlanır. Balon sinuplasti, geleneksel sinüs cerrahisine göre daha az invaziv bir alternatif sunarak iyileşme süresini ve komplikasyonları azaltır.

Üriner Kateterizasyon:

Balon kateterin bir diğer yaygın kullanımı idrar kateterizasyonudur. Üriner kateterizasyon, hastanın kendi başına idrara çıkamadığı durumlarda idrarı boşaltmak için mesaneye bir kateter yerleştirilmesini içerir. Balon kateter üretradan mesaneye sokulur ve yerine oturduğunda kateterin dışarı kaymasını önlemek için balon şişirilir. İdrar daha sonra kateter yoluyla bir toplama torbasına akar. Bu prosedür genellikle ameliyat geçiren, idrar retansiyonu yaşayan veya idrar kaçırma sorunu yaşayan hastalarda gereklidir.

Gastrointestinal Prosedürler:

Balon kateterler ayrıca çeşitli gastrointestinal prosedürlerde de kullanılır. Böyle bir prosedür, balon kateterin yemek borusu, mide veya bağırsaklardaki darlıkları genişletmek veya geçitleri daraltmak için kullanıldığı dilatasyondur. Balon tıkanıklığın olduğu yerde şişirilerek esneyip genişlemesine neden olur. Bu, yiyeceklerin, sıvıların ve vücut sıvılarının daha iyi geçişine olanak tanır. Ek olarak, safra kanalı ve pankreas kanalı bozukluklarının tedavisinde kullanılan bir prosedür olan endoskopik retrograd kolanjiyopankreatografide (ERCP) balon kateterler kullanılabilir.

Jinekolojik Uygulamalar:

Transservikal balon tuboplasti gibi bazı jinekolojik prosedürlerde balon kateterler, tubal tıkanıklıkların neden olduğu kısırlığı tedavi etmek için kullanılır. Kateter rahim ağzından fallop tüplerine yerleştirilir ve burada balon şişirilerek tıkalı tüplerin açılması sağlanır. Balon kateter bir geçit oluşturarak doğal gebelik elde etme şansını artırmaya yardımcı olur.

Çözüm:

Sonuç olarak, balon kateterin kullanım amacı çok çeşitlidir ve çeşitli tıbbi disiplinleri kapsar. Anjiyoplasti, sinüs prosedürleri, idrar kateterizasyonu, gastrointestinal müdahaleler veya jinekolojik tedaviler için olsun, balon kateterin paha biçilmez bir tıbbi cihaz olduğu kanıtlanmıştır. Minimal invazif prosedürlere izin verir, iyileşme süresini azaltır ve hasta sonuçlarını iyileştirir. Tıbbi teknoloji ilerlemeye devam ettikçe balon kateterlerin daha geniş bir uygulama yelpazesinde kullanımında daha fazla iyileştirme ve gelişme görmeyi bekleyebiliriz.

radyofrekans-ablasyon

Radyofrekans Ablasyon

Mide kapakçığının yüksek dereceli akımla (RF) belirli noktalardan temas etmesi sonucunda genişlemesinin azalması işlemin temelini oluşturmaktadır. Endoskopik yol ile yapılan radyofrekans ablasyon yönteminde kullanılan radyofrekans akımı, yıllardır kalp ritim bozuklukları, karaciğer kistleri gibi çeşitli hastalıkların tedavisinde de kullanılmaktadır. Hasta seçiminin çok önemli olduğu yöntem, genç ve mide kapakçığındaki açıklığı, 3 cm’in altında olan kişilerde uygulanabilmektedir.

Cerrahi girişime gerek kalmadan reflünün 30 dakikada tedavi edilebildiği işlem sonrasında aynı gün eve dönmek mümkün olabilmektedir.

Radyofrekans Ablasyon Yöntemi Kimler İçin Uygundur?

  • 18 yaşın üzerindekiler,
  • 6 aydan uzun süre GÖRH şikâyetleri bulanlar,
  • 2 cm ve daha az mide açıklığı olanlar,
  • Barret Ozofajiti bulunmayanlar
kapsul-endoskopi

Kapsül Endoskopi

Kapsül endoskopisi, gastroskopi ve kolonoskopi ile değerlendirilme olanağı olmayan ince bağırsak dahil, tüm sindirim sistemini incelemek amacı ile yapılan bir tetkik türüdür. Kapsülün içindeki mikroçip ile elde edilen dijital görüntüler, hastanın beline takılan (telsiz gibi) bir kayıt cihazına aktarılarak bilgisayarda detaylı olarak incelenmektedir. Standart kapsüller saniyede iki görüntü almaktadır.

Kapsül Endoskopi Hangi Durumlarda Uygulanır?

  • Sebebi bulunamayan sindirim sistemi kanamalarında, kanamanın yerinin tespitinde
  • İltihabi Bağırsak Hastalığının tanısında (Crohn Hastalığı)
  • İnce bağırsak ve sindirim sistemi kanserlerinin tanısında
  • Çölyak Hastalığının tanısında; Gluten Enteropatide; hastalığın teşhisinde ve tedavinin izlenmesinde
  • İnce bağırsakta polip gelişimine sebep olabilecek kalıtsal ailevi sendromlarda,
  • İnce bağırsak poliplerinin taranmasında da Kapsül Endoskopi işlemi uygulanabilmektedir.

Kapsül Endoskopisi Nasıl Gerçekleştirilir?

Kapsül yutma işlemi aç karnına yapılmaktadır. Hasta bir bardak su ile özel kapsülü yutar. Kapsülü yuttuktan 2 saat sonra su içilebilir ve 4 saat sonrada çorba gibi hafif sulu gıdalar tüketilebilir. Hasta bu arada günlük yaşantısına devam edebilmektedir. 8 saat sonra beline takılı olan kayıt cihazı doktor kontrolünde çıkarılmaktadır. Kapsül ± 50 dakikada mideyi terk ederek, yaklaşık bir saatte ince bağırsaktan, kalın bağırsağın ilk kısmına (çekum) geçer. Ortalama 24 saat sonra bağırsak hareketleri ile dışkılamayı takiben dışarı atılır.

ph-metre

Ph Metre Testi 

Ph Metre Testi reflü hastalığını (gastro-özofagial reflü hastalığı-GÖRH) incelemek ve teşhis etmek için kullanılan özel bir tıbbi cihazdır. Reflü hastalığı mide içeriğinin yemek borusuna kontrolsüz geri gelmesi ile yanma ve yemek borusuna acı su gelme gibi şikayetlere sebep olan bir hastalıktır. Ph Metre Testi reflü hastalığında mideden yemek borusuna geri kaçak yapan içeriğin analizini yapar, asit mi safra mı olduğunu ölçer. Ph Metre Testi bunun yanında yemek borusuna geri gelen sıvının sıklık ve derecesini de ölçer.

Nasıl Yapılır?

Bu test bu konuda özel eğitim almış doktorlar tarafından uygulanır. Ülkemizde sıklıkla kullanılan ve olumlu sonuçlar elde ettiğimiz iki çeşidi mevcuttur.

Birincisi kablolu ph metre testidir. Bu testte hasta aç karına kliniğe gelir. Hekim ince ve yüksek teknoloji ürünü olan kabloyu burundan yemek borusuna gönderir, yerini sabitler ve burna bant ile tespit eder. Ph Metre  kablosunun bir ucu yemek borusunda diğer ucu cihaza takılıdır. İşlem 24 saat sürer ve bu süre boyunca yemek borusuna geri gelen sıvı-gaz veya katı içeriğin analizi kaydedilir. Hasta 24 saat boyunca günlük işlerine devam eder, normalde olduğu gibi yer ve içer. 24 saat sonra kablo çıkarılır ve kayıt cihazındaki bilgiler bilgisayara nakledilir ve inceleme yapılır. Kablolu Ph Metre Testi oldukça güvenilir olup önemli bir yan etkisi yoktur.

İkinci Test kablosuz veya kapsül ph metre olarak adlandırılmaktadır. Bu Test anestezi altında hastanede yapılır. Hasta aç karına endoskopi bölümüne alınır, uyutulur ve normal endoskopi işlemi uygulanır. İşlemin sonunda yemek borusunun alt kısmına özel bir cihaz aracılığı ile ph metre kapsülü yemek borusu iç derisine yapıştırılır. Yemek borusundaki kapsül 3-4 gün boyunca ölçüm yapar ve bilgileri bluetooth aracılığı ile dışardaki cihaza aktarır. 3-4 günlük ölçüm alındıktan sonra hekim bilgileri inceler, kapsül ise bir hafta içinde kendiliğinden mideye düşer ve dışkı ile zararsız bir şekilde atılır. Kapsül Ph Metre Testinde kapsülün yapıştığı yerde hafif ağrı olabilir, bunun dışında önemli bir yan etkisi yoktur.

Kimlere Yapılır?

Ph Metre Testi reflü hastalığı şüphesi olan hastalara uygulanır. Bunun dışında tipik olmayan reflü yakınmaları olanlar, reflü veya mide fıtığı nedeniyle ameliyat olmayı düşünenler, safra reflüsünden şüphe duyulan durumlarda, reflü hastalığında verilen ilacın veya yapılan ameliyatın başarılı olup olmadığını test etme gibi birçok durumda Ph Metre Testi uygulanabilir.

Yan Etkileri Nelerdir?

Hem kablolu hem de kablosuz (kapsül) Ph Metre Testleri uzman bir el tarafından yapıldığında oldukça güvenilir testlerdir. Hasta takılan kabloyu veya kapsülü hafif hissedebilir. Bazı hastalarda kablo takılma sırasında hafif öğürtü olabilir. Bazen kapsül yerinde hafif ağrı hissedilebilir. Ancak bunlar minimal riskler olup genelde testler rahatlıkla uygulanabilir testlerdir. İşlem öncesinde hasta ve hekim arasında ayrıntılı bir görüşme olmalı ve hastanın muayenesi, tıbbi hastalıkları ve kullandığı ilaçlar not edilmelidir.

Ph Metre Test Sonucu

Ph Metre Testi gastroözofageal reflü hastalığının teşhisi ve tedavi planlamasında önemli bir araçtır. Bu cihaz, hastanın mide içeriğine maruziyetini belirleyerek, doktorlara doğru ve etkili bir tedavi planı oluşturmada yardımcı olur. Ayrıca, hastanın semptomları ile asidik maruziyet arasındaki ilişkiyi anlama konusunda klinik doktorlara önemli bilgiler sağlar.

reflu

Reflü Nedir?

Halk arasında Reflü hastalığı olarak bilinen Gastro-Özafajin al Reflü; mide içeriğinin yemek borusuna kaçması ve uzun süre temas etmesi olayıdır. Yemek borusunun 1/3 alt kısmının kendisini asitten ve/veya safralı mide içeriğinden, koruyamaması sonucunda hastalık oluşmaya başlar.

Normalde, yemek borusunun alt ucunda, mide içeriğinin yemek borusuna geçişini engelleyen bir kapak mekanizması vardır. Reflü hastalığında en sık görülen sebep, bu mekanizmanın gevşekliğidir. Bu durum mide fıtığı ile birlikte görülür.

Yemek borusunun alt ucunda mide içeriğinin yemek borusuna geçişini engelleyen bir kapak mekanizması vardır. Reflü hastalarında en sık görülen özellik bu mekanizmanın gevşekliğidir. Bu durum mide fıtığıyla birlikte görülür.

Bu yazıda, milyonlarca kişiyi ilgilendiren bir hastalığın tedavisinden bahsettiğimizi tekrar hatırlamakta fayda vardır. Hastaların büyük çoğunluğunda sosyal yaşamı düzenleyici bazı önlemler ve dietle, bazense birtakım ilaçlar da kullanarak hastalığı kontrol altına almak mümkün olmaktadır. Dolayısı ile reflü tanısı yeni konmuş, belirtileri yıllar öncesine dayanmayan ve henüz Barrett gibi komplikasyonların gelişmemiş olduğu hastalara bazı önerilerde bulunmak ve ilaç vermek gerekmektedir. Önlemlere ve ilaçlara karşın rahatlayamayan ya da hayat boyunca bunları uygulamak istemeyip daha çabuk kesin sonuç isteyen hastalarda ise anti-reflü cerrahi yapılması en uygun yöntemdir.

Yutma borusundaki sürekli tahriş sonucunda burada hareketlilik azalması söz konusu olabilir ve bu da yutma güçlüğüne yol açabilir. Yutma borusu normal şartlarda kurşun bir boru gibi değildir ve yutma işlemi esasında lokmanın mideye indirmesi için yılan

vari bir şekilde hareketiyle gerçekleşir. Uzun süreli reflü, kronik tahriş süreci sonucunda, yutma borusunun hareket özelliğinde ciddi azalmaya yol açarak, özellikle katı gıdalara karşı yutkunma güçlüğüne yol açabilir. Daha ileri olgularda ise ; tahriş/iyileşme kısır döngüsünün ardından nedbe dokusu gelişerek yutma borusu kısalabilir ve hatta alt ucunda darlık gelişip kişi katı gıdaları tamamen yutamaz hale gelebilir. Bu durumlar artık standart laparoskopik anti-reflü ameliyatlarının uygulanamayacağı çok geç komplikasyonlardır.